0
Ara Detaylı Arama

AKDENİZ HEP ORADAYDI SABİT SÜMER

HEMEN AL

2,15 TL x 3 Taksit

6,00 TL6,00 TRY

Adet

- +

Satıştaki Adet

1
Hemen Al
Kalan Süre
Gün
0
0
Saat
0
0
Dk
0
0
Sn
0
0

Bu ürünü paylaş:

Sabit Sümer Hep Oradaydı!

 

 

N: Romanlarınızda kahramanlarınız, mekanlarınız, tarih olgusu, sosyal ve siyasi konular ciddi araştırmaların neticesinde çıkmış gibi. Antik çağda geçen “Akdeniz Hep Oradaydı” da antik çağ veya 1862’lerde geçen “Kızlar Manastırı”ndaki o dönemlerin havası, bilgisi sadece bir hayal ürünü olamaz gibi geldi bana. Yoksa bir gözünüzü kapattınız ve oralara mı gittiniz?

S.S:  İşin duygusu, bu işin şevki ve onlara duyduğum sevgi bir yana, “Akdeniz Hep Oradaydı” bir aşk romanı olmasına rağmen arkasında 11 tane tarih kitabı referansı var.

 

N: Başka hiçbir aşk kitabının arkasında bu kadar tarih kitabı referansı yoktur herhalde, sizin ki tek olsa gerek!

S.S: Muhtemelen… Ben de rastlamadım. Romanın alt öyküsü, M.Ö 346 yılında Büyük İskender’in Akdenizden geçtiği dönemi anlatıyor. Kentin toptan yok olmasını anlatan trajik bir öyküsü var. Bu dönemi anlatabilmek için çeşitli kaynaklara başvurdum fakat o döneme ait pek fazla kaynak yoktu ne yazık ki. Her şeye saldırdım hatta Ankara’da Dil ve Tarih Fakültesine gittim. Onlar bana kütüphanelerini kaynak gösterdiler, 2 tane kitap buldum ama benim kitaplarımın yanında çok zayıf kaldılar maalesef. Ben yine kendi kaynaklarıma geri döndüm ve sadece İskender’in hayatını anlatan 3 cilt kitap okudum bu romanı yazmadan once. Ama sonuçta orada benim anlattığım döneme ait, tek bir paragraftan öte bilgi yoktu. Bunun şöyle bir getirisi ve götürüsü vardı; o döneme ait detaylı bir kaynak olmadığı ve o dönemi bilemediğim için çokca hayal etmek zorunda kaldım. Ama hayal gücüm sağolsun beni hiç yarı yolda bırakmadı.Buna karşılık da o dönemde adı geçen kahramanların isimlerini (krallar, prensesler, prensler) kendim yaratıp, ortaya koyabilecektim. Sanırım değerli tarihçilerimiz de “hayır o dönemde bu isimler yoktu” demezler çünkü gerçekten de o döneme, yani Likya dönemine ait inanılmaz kısıtlı bilgi var. Böyle bir romana kaynak olmak üzere antik tarihi çok sevdiğimi söylemeliyim, Antik tarih beni fazlasıyla heyecanlandırıyor. Antik kalıntıların yanına gittiğim zaman büyüleniyorum, bambaşka biri oluveriyorum.

 

N: Evet, ben de öyle inanılmaz etkileniyorum tarihi yerleri, özellikle eski dönemlere ait yerleri gezdiğimde çok etkileniyorum, heyecanlanıyorum. Mesela Efes’i ilk gezdiğimde duyduğum heyecanı anlatamam. Ve dedim ki yanımdakilere, “hissediyorum burada halen yaşıyor o dönem ve ne olur beni burada bırakın!” Hayran hayran etrafa bakınıp kalakalmıştım orada.

S.S: Beni bir de şu etkiliyor; antik kentlerin herbirinde mutlaka bir tiyatro var. Her yerde tiyatro yapmışlar. Oysa bizim daha düne kadar tiyatrosu olmayan pek çok kentimiz vardı.

 

N: Hatta ilgisizlikten de maalesef olanlar da kapanıyor!

S.S: Şimdi nasıl sevmiyeyim ben antik çağları, oradaki insanları. Kendimi çok kolay oradaki insanlardan biri gibi görebiliyorum. Tarihte gezinmeyi çok seviyorum ve bunu romanlarımda da yansıtıyorum. “Kızlar Manastırında” yakın tarihe gidiyorum. 150 sene öncesine… “Gölge Kardeşliği” haçlı seferleri sırasında kurulan bir örgütten günümüze gelen bir roman. Basım hazırlıklarında olan “Pessinus Gecesi” nde ise, kendini bir anda, Frig Krallarından en ünlüsünün ardılı olarak buluveren bir günümüz yazarının esrarlı öyküsü anlatıyor. Romanlarımda muhakkak tarih olmak zorunda diye düşünüyorum ve bundan inanılmaz bir keyif duyuyorum.

 

N: Zaten tarihten aldığınız keyif, sizin romanlarınızı o derece akıcı, etkileyici, sürükleyici yapan en önemli etken gibi görünüyor. Siz aldığınız zevk ile öyle bir şevk ile yazıyorsunuz ki okuyucunun etkilenmemesi mümkün değil. Hani şu annelerimizin büyük bir sevgi ile pişirdiği pilavın tadını başka hiçbiryerde bulamamak gibi, sevginin pilava kattığı lezzet gibi!

S.S: Tarihi bu kadar çok sevdiğim, Anadolumuzu dünyanın en büyük açık hava müzesi olarak gördüğüm ve antik tarihe duyulan tepki ve duyarsızlık beni çok üzdüğü için haddim olmayarak insanlara o tarihi anlatmaya çalışıyorum. Ama tarih öğretmenliği taslamadan elbette! Kitaplarımdaki temel mesaj bana göre bu. Okuyucu kitaptaki duygu, heyecan ve konuları unutsa bile o kitabın geçtiği mekandaki tarihsel özellikleri unutmaz diye düşünüyorum. Ayrıca da kitap önsözlerinde mutlaka antik tarihin, korunması gerektiğini çıtlatıyorum bir şekilde.

 

N: Misyonunuzu da bir şekilde okuyucularınıza aktarıyorsunuz, ne güzel.

S.S: Biliyorsunuz benim derKi’deki köşemin adı; “Sümer Yazıtları” J. derKi’deki yeni yazı dizimde de Sümerlileri anlatan bir kitaptan yola çıkarak, yeni bir konu buldum. Her şeyin ilki Sümerliler de oluşmuş. İlk anlaşmalar, tarımla ilgili ilk notlar, ilk çevre sorunları, ilk hippilik (evet yanlış duymadınız) her şey… Mesela derKi’nin geçen sayısında yazdığım yazıda bir babanın oğluna öğütleri var. Bunlar 3000 yıl önce yazılmış öğütler. O kadar güzel ki, 1970’lerde ben 17-18 yaşlarımda iken babamın bana verdiği öğütlerle bire bir aynı. Bu kadar mı olur diyor insan!

 

N: Olur, neden olmasın. Sonuçta tarihi ne olursa olsun yaşayan varlık insan. Aynı hamurdan, aynı duyguları yaşayan, paylaşan, seven… insan! Bir babanın oğluna hissettiği duygu zaman içinde nasıl değişebilir ki?

S.S: Doğru, çok haklısınız. Bu bir süreç. İnsanlık yolunda bir olgunluk noktasına varıyor ve orada bir şeyleri kavrıyorsunuz. Daha doğrusu kavrayanlar kavrıyor, kavrayamayanlar için ise üzülmekten başka yapacak bir şey kalmıyor.

0
0
4
3
3

Kişi tarafından görüntülenmiştir.

Listelenen bu ürün satıcının sorumluluğundadır. Satın almadan önce satıcıyla irtibata geçmelisiniz.